29 Haziran 2011 Çarşamba

YALNIZLIĞIM BENİM SİDİKLİ KONTESİM...

Sen Beni O Zaman Gör...

hele bir sönsün ışıklar
hele bir kapansın kapılar
sular durulsun
bıçak atacağım tam on ikiden
kısa devre yapsın kalbim
ellerim inatla uzansın siğaraya
dağlarda ay büyüsün
sular köpürsün
sen beni o zaman gör

hele küssün meydanlar
dehşetin oğlu gülsün
ağır bir köpek karanlığı
ve tüm mayınlar patlasın
sen beni o zaman gör

kaldırımlara yağmur dökülsün
dağılsın aklındaki düşler
kaybettiklerim geri dönsün
sen beni o zaman gör

yalnızlık ne demek
kül olsun uykular
hayat silinsin gözlerimden
sen beni o zaman gör

saçlarımda erisin kar
göze alınırsa uçurumlar
kırılsın camlar, canlar
sen beni o zaman gör

10 Haziran 2011 Cuma

Cemal Süreyya - Aşk

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlarda gidiyorlar. Gitsinler
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı,
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun oturmuştu
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu

Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullular
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi ki sevmek
Ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bırakasalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatrı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.

9 Haziran 2011 Perşembe

Bir Alıntı

Altı resus maymunu, yiyecek elde etmek için çeşitli zincirleri çekecek şekilde eğitilmişti. Zincirlerden birini çektiklerinde en sevdikleri yiyeceklerinden bol miktarda alabiliyorlardı. Farklı bir zinciri çektiklerinde, daha az sevdikleri yiyecekten az miktarda alabiliyorlardı. Tahmin edebileceğiniz gibi, maymunlar, kendilerine istedikleri yiyecekten daha fazla almalarını sağlayacak zinciri çekmeyi çabucak öğrenmişlerdir. Bu mutlu ortamda geçen birkaç haftanın ardından, altı maymundan biri acıkmış ve zincire asılmaya karar vermişti. O zaman korkunç bir şey olmuştu. Farklı bir kafesteki maymun acı veren bir elektrik şoku yaşamıştı. Altı maymun da olanları görmüş, korkunç çığlığı duymuş, maymunun yüzünü ekşittiğine ve korku içinde sindiğine şahit olmuşlardı.
Maymunlarda hemen davranış değişikliği olmuştu. Dördü, en fazla ödül getiren zincire asılmayı bırakmaya karar vermişti. Diğer maymunlar incinmediği sürece daha az yiyecekle yetinmeye razı oldular. Beşinci maymun beş gün boyunca zincirlerden ikisini de çekmemiş, altıncı maymun ise on iki gün boyunca
zincirlere asılmamıştı (J. Masserman ve ark.)
Maymunlar, yalnızca tanımadıkları bir maymun acı çekmesin diye kendilerini açlığa mahkûm ederken, acaba deneyi yapanlara ne mesaj vermek istedi? Bunu insanlığa öğretmenin bir yolunu bilen var mı?

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1052206&Yazar=PROF. DR. ZİYA SELÇUK&Date=09.06.2011&CategoryID=97

4 Haziran 2011 Cumartesi

Bertolt Brecht - KÖTÜ ZAMANLARDAN BİR AŞK ŞARKISI

Arkadaş olmamıştık birbirimizle
Ama oturduk birlikte aynı yerde
Ve sarılıp yattığımızda birbirimize
Aydan daha yabancıydık birbirimize.

Ve karşılaşsak bugün çarşı-pazarda
Dövüşebiliriz belki bir kaç balık için.
Arkadaş olmamıştık birbirimizle
Sarılıp yattığımızda birbirimize

Bertolt Brecht - Bizden Sonra Doğanlara

I
Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!
Doğru söz delilik. Düzalın
Kanıtı vurdumduymazın. Gülen kii
Korkunç haberi
Henüz almamış.

Ne günlere kaldık, ki
Neredeyse suçtur ağaç üzerine bir konuşma
İçerir çünkü susmayı bunca kötülük üstüne!
Orda ağırdan caddeyi geçen
Erişilmez mi dara düşen
Arkadaşları için?

Doğrudur: geçimimi sağlıyorum daha
Ama inanın: bu bir raslantı yalnız. Yaptığım
Hiçbir iş doyma hakkını vermiyor bana.
Rastgele korunmuşum. (Talihim dönüverse. Yokum.)

Bana diyorlar: ye iç! Bak keyfine!
Nasıl yer içerim, kaparsam
Yiyeceğimi bir açın elinden ve
Bardaktaki suyum bir susuzda yoksa?
Ve yeyip içiyorum gene de.

İsterdim bilge olmak.
Eski kitaplarda yazılı nedir bilge
Kavga dışı kalmak dünyada ve kısa yaşamını
Korkusuz geçirmek
Zora başvurmadan edebilmek
Kötülüğe iyilikle karşılık vermek

İsteklerine ermeyip, unutmak
İşi bilgenin.
Yapamam bütün bunları:
Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!

II
Şehre geldim bozuk düzen günlerde
Açıklık sürerken.
İnsan arasına karıştım ayaklanmada
Ve onlarla birlikte öfkelendim.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.

Yemeğimi yedim iki savaş arası
Katillerin arasında yattım
Sevgiye saygısız
Ve doğaya sabırsız baktım.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde

Her yol batağa çıkardı benim zamanımda.
Dilim durmaz ele verirdi beni.
Elimden gelen azdı. Ama hükmedenler
Daha rahat olurdu bensiz, buydu umudum.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.

Gücüm azdı. Hedef
Uzak mı uzak.
Apaçık belliydi, benim ulaşmam
Mümkün değildiyse de.
Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.

III
Siz, siz ki çıkacaksınız
Battığımız tufandan
Düşünün
Eksiklerimizden söz ederken
Karanlık çağı da
Sizin kurtulduğunuz.
Gittiydik, ayakkabıdan çok ülke değitirip
Sınıf savaşları arasından, umarsız
Yalnız haksızlık var da baş kaldırma yoktuysa.

Biliyoruz oysa:
Alçaklıktan nefret bile
Çarpıtır çizgileri
Haksızlığa öfke bile
Kısar sesi. Ah, biz
Hazırlamak isterken dostluk yolunu
Dost olamadık kendimiz.

Siz ama, o gün gelince
İnsanın insana el uzattığı
Anın bizi
Hoşgörüyle

3 Haziran 2011 Cuma

Edip Cansever - Yerçekimli Karanfil

Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.

Edip Cansever - Mendilimde Kan Sesleri

Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı işsizliktir
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
-- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
Cıgara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenberi
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da simdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
İstasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
İşçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
İşte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.

1 Haziran 2011 Çarşamba

Yılmaz Güney - Mutlu Olma Şansı

Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili,
biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz acısını acımız yaptık çünkü.
Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın göz yaşı bile içimizi parçaladı.
Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk...
Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı. Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
Yaşamak ne güzeldir be sevgili...
Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek...
Ve o vaz geçilmez sancılarını duyarak hayatın...