15 Mayıs 2009 Cuma

İSİMLER ÜZERİNE

Doğduğumuz andan itibaren kulağımıza üfleniyor adımız. Belli bir ad ile anılmak, zamanla ismiyle müsemma olmayı da getiriyor; tabii metaforların dilinde karşılığı olan bir hakikat bu.

Somut yaşamda ise insan öldükten sonra da ismiyle anılmaya, kalplerde kalmaya devam ediyor. Dualar yollanıyor mesela onun ruhuna. Ya da özlem, hasret gibi duygularla yâd ediliyor adı.

İsimler hatırlandıkça, bugüne geliyor, şimdiki zamanın algısıyla yeniden dönüşüyor, belleğin bahçelerindeki geniş zamanlı ‘gezintisi’ne devam ediyor çeşitli formlar alarak. Tabii onları çağıran, geri yollayan, dönüştürüp bugüne uyarlayan mekanizma, kendine aldığı isimdeki hikmet gereğince gerçekleştiriyor bunu.

Kimi zaman aşkla andığımız bir isim, bir vakit sonra ‘gözden düşmüş’ hale gelebiliyor ve çağrılırkenki tınısını kaybediyor. Kimi zaman uzaktaki birinin kulağı çınlıyor. Belki hiç geri dönmeyecek bir sevgilinin.

Belki de diyorum, varlığı kırık dökük bir mezar taşına sığmış çok eski ölülerin bile isimleri canlıdır. Vaktiyle telaffuz edildiği ve bir canın içindeki ruha ad olduğu için. Bir yok oluşu değil, bir devam edişi hatırlatıyorlar çünkü bize.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder