14 Ekim 2009 Çarşamba

BİR ALINTI

Şimdi diyorlar ki memlekete özgürlük geldi. Doksan seneden beri tabu olan şeylerden bile artık serbestçe bahsedebilirsin.

Ama bir de ne görelim? Bu sefer başka şeyler sansüre tabi olmuş. Orduya, devlete, Yüce Manitu’ya istediğini söyle serbest, ama iş İlkçağ Arap mitolojisini sorgulamaya geldi mi orada dur diyorlar.

Neymiş? Allah diye biri varmış, canı sıkıldıkça kitap yazarmış ama artık yazmamaya karar vermiş, pırpır kanatlı ulaklarla birtakım hazretlere mesaj iletirmiş, o hazretlere dil uzatan maazallah çarpılırmış. Bu hikâyelere istemesen inanma diyorlar, tamam, ama inanmadığını açık açık söylemen caiz değildir. Nedenmiş? Müslümanlar alınırmış!

Doğanın boşluk kabul etmemesi gibi, bu toprakların havası mıdır, suyu mudur, özgürlük kabul etmiyor herhalde.

SEVAN NİŞANYAN Taraf, 21 Eylül 2009

8 Ekim 2009 Perşembe

???

Bir karanlıktan gelip bir karanlığa gidiyoruz. Homeros İlyadada, "İnsanoğlu en acı çeken yaratıktır." diyor. Çünkü ölüm bilincine varmış tek yaratıktır. Dostoyevski, Budalasında, "İnsanoğlunu sonsuz bir uçurum üstüne ayağını koyacak kadar bir yerde yaşamaya mahkum edin; yağmur altında, karda kışta, o acı içinde, açlıkta yoksullukta yaşar da ölmeye razı olmaz, yaşamını sürdürmekte direnir" diyor. Belki bu bir simge. Ama biliyoruz ki, insanoğlu açlıklar, yokluklar, sömürgeler, sefaletler, aşağılanmalar arasında yaşamaya devam ediyor. Şimdi, nedir bu dünyaya bağlılığımız? Nedir bu? Varmak istediğim gerçek, insanın içindeki bu sevinç ne?

YAŞAR KEMAL
BİNBİR ÇİÇEKLİ BAHÇE(s.162)

5 Ekim 2009 Pazartesi

İŞÇİ

Yüreğim acıyor
Sökülüyor taş taş sokaklar
Caddeleri kana buluyorlar
Yüreğim acıyor
Ayaza dönük sevgim
Sevgim kanadı kırılmış kuş gibi çırpınıyor
Çırpınıyor göğe, kente ve sokaklara baka baka
Bakıyorum kent sisli

sokaklar sisli
Bir adam geçer sokaktan

adı işçi
Ahmet, Mehmet değil ha, işçi
İşçi adı
işçi oğlu işçi
Çayın demi der ona "İşçisin"
Sabahın ayazı
Uykunun mayhoşluğu

ve dizlerde

ve omuzlarda

ve kollarında

ve bacaklarındaki ağrı

Kulaklarındaki uğultu, uykusuz geceleri

sancılı rüyaları

işçisin der ona

Caddelere bakmadan

ezberlediği dünden

kaygılandığı yarından

alır suskunluğunu, sessizliğini
Bugünün korkusundandır durgunluğu
Yürür caddelerde, caddeler kanlı

Yürür sokakta, sokaklar kirli
Yürür kendi içinde, kendinden kaçarak

içindekini dışına çıkarmadan

dışındakini içine almadan
Çiçeğe, böceğe, aşka meşke bakmadan

Yürür karın tokluğuna

yürür kısa ve çok uzun bir yolda...
Oturur makinesine
işler tıkır tıkır makinesi

Tel tel sacları ter içinde

ter içinde her bir yanı
yorgunluğu yılgınlığı su içinde

Yoldan geçer bir işçi

Yevmiyesine çalışır
Ezberedir günleri

Ezberi bozsa yevmiye yok

Yevmiye yoksa aş yok

Aş olmadan tokluk yok

Sokaklar kirli

Kent isli

Yürür çok kısa

çok çok uzun bir yolda

Gördüğü, baktığı

duyduğu, dokunduğu

düşündüğü her şey der ki ona

İŞÇİSİN SEN İŞÇİ...

PABLO NERUDA - I LIKE FOR YOU TO BE STILL

I like for you to be still: it is as though you were absent,
and you hear me from far away and my voice does not touch you.
It seems as though your eyes had flown away
and it seems that a kiss had sealed your mouth.

As all things are filled with my soul
you emerge from the things, filled with my soul.
You are like my soul, a butterfly of dream,
and you are like the word Melancholy.

I like for you to be still, and you seem far away.
It sounds as though you were lamenting, a butterfly cooing like a dove.
And you hear me from far away, and my voice does not reach you:
Let me come to be still in your silence.

And let me talk to you with your silence
that is bright as a lamp, simple as a ring.
You are like the night, with its stillness and constellations.
Your silence is that of a star, as remote and candid.

I like for you to be still: it is as though you were absent,
distant and full of sorrow as though you had died.
One word then, one smile, is enough.
And I am happy, happy that it's not true.